Merzifon İlçesi Yakup Köyü-1-

Senli Yazılar
YAKUP KÖYÜ ÇÖRDÜK AĞACI

Yakup köyünün Aluçlu mevkiinde yalnız bir çördük ağacıyım.
Bir tarla sınırında poyraza karşı dururum.
Akdağ ve Davşandağının havasını solurum,
Sessiz sabahlarda güneşlerim.

Yanımdan yöremden tilkiler geçer, buradan kestirirler avlarını.
Kurnazlıklarına bir çelme takıp yüzükoyun düşüreyim şunları,
Ya da bir hışımla eseyim de korkutayım, derim.
Nafile!
Sıkışınca dökülen meyvelerimden bile yerler.
Yüksekten izlerim oraları ama dağlar tepeme tepeme vurur rüzgarını.
Yastık başlı ve sık dallıyımdır ondan.
Poyraz çıkınca kendi kendime çalar söylerim.

Eli baltalı kimse geçmedi buradan.

1970'lere kadar eli tırpanlı çok adam gördüm buralarda,
Onlar ne iyi adamlardı, gölgemde sohbet edip tırpan dişerlerdi ve benden, benim bu yıl yeğinliğimden ekimde kasımda meyvelerimin olacağından, eylülde toplanırsam turşumun kalitesinden konuşurlardı. Sonra içemediklerini yiyemediklerini dibime açtıkları çukura koyup "Şu alt dalları budayalım," derlerdi. 
Çok güvenirdim bu adamlara. 
Toprağın altında kökümü kemiren farelerle bile uğraşırlardı.

Bir süre sonra başakçılar gelirdi,
Bu köyde benim zamanımda kimse aç açık kalıp açlıktan ölmedi,
Benden önce de çok yaşlı aluç ağaçları varmış, onların zamanında da sıkıntıya düşen olmamış.
Son zamanlarda göçüp göçüp gidiyor köylüler! Bu güvendiğim adamların çocukları.
Gittikçe azalıyor çördük ağaçlarının azaldığı gibi köylüler.

Gök gürler, yağmur yağar,
Bırakır beni kış,
Gök gürler yağmur yağar,
Tutar beni yaz

Doluyu çok gördüm de yıldırımdan yangın çıkar diye çok korkarım,

Aklıma, musallaya toplanan Yakup köylülerle kederler içinde mezar kazan gençler gelir.
Mezarlığa her sülaleden insan gelir.
Sülale sülale mezar yerleri, elli iki dönüm kadar, Yakup köyü Mezarlığı.

Konuşmayıp konuşmayıp çalışanlara arada bir gürleyen bir muhtar vardı,
Köylüler Hacı Abi diye seslenirdi, Süleyman Sel’e.
işte onun zamanında ağaçlandırıldı mezarlık, 1984-1985'lerde.

Çok geçmedi yüzlerce gencecik çam, çayır çayır ağlayarak yandı.
Çıra kokusu buraya kadar o zaman geldi,

Neyse yangın devam ederken deli gibi bir traktör köyden gelip mezarlığa girdi,
Ben traktör yanacak ya dedim.
Yangının önünden bir gitti bir geldi, pulluklarından toprak kokusu geldi, o rüzgarda, nasılsa, yangını durdurdu.
Şu an deli gibi gelen traktörün sayesinde, yarı yerine kadar çamların gölgesinde mezarlar.

Her bahar kuşlar yuvalarını onarır,

ben yeşillenmiş ekin tarlalarını seyre dalar iki yuvanın şarkısını dinlerim.
Sararır ekin tarlaları başakların yanık türküsü başlar.
İş zamanı gelince ovada, kırda çalışan moturların sesi ta buralara gelir.
Gündüz yükselir berrak bir gök, gece yıldızlar oynaşır.
Biçerdöverler çalışmaya başlar, üç beş günde orak harman kalkar,
Önce mengüllü cins köpekleri koklar, sonra arka bacağını kaldırıp siğdirir gövdeme ve Yakup köyünün Galip Abisi son çobanla koyunları gölgeme o zaman gelir.

Yüz yıldır aşağıları izlerim,
Bu biçerdöverler çıkınca yükseldi ekinlerin anızları,
Musallanın oradan biri bir kibrit çakar rüzgar katar önüne yangını, tüm anızları sarar, ta alt dallarıma kadar gelir, ödüm kopar dalımdaki yuvalar yanacak diye.
Senenin birinde bir kuş yavrusuyla bir yılan akıverdi dikenli dallarımın arasından, dibimdeki yeşil otların arasına.
Karıncalar, arılar, sinekler yapraklarımın suyuna gelir.
Köstebek kuleleri sıra sıra, karınca evleri güneşe dönük.
Bir akbabanın gölgesi gölgeme karışır her gün.

Yağmur sonrası mantarcılar tuttuğum sınırdan geçer gider. 

Ben Yakup köyünde bir çördük ağacıyım
Belki de yüz yıldır Aluçlu'da aynı yerdeyim.
Köyün yaşlı ağaçlarındanım.
Zamanın behrinde hiç ağaç yoktu İğdeler'den başka.
Bir de Tek Söğüt.
Sonra su arkı boylarında bol bol kavak, söğüt ve iğde büyüdü.
Kozarkının altında, köylüler uğraştı Bağları yeşertti.
Kumluk’ta kaba kaba koz ağaçları.
Şimdi batı yönümde bir kilometre ileride Hıdır Can Bademliği,
Tarihte kaldı şaraplık üzüm bağları,
Çiçek açtı birçok meyve.

Su ve bakım istemem,
Bir anız yangınlarından çok korkarım.
Bana hastalık da işlemez, öyle çok hastalanmam.
Baharda yeşilin içinde yeşilmişim,
Çiçeğin içinde çiçek.
Sıcaklar bastırıp sararınca bozkır.
Koyu gölgem ve esintili başım müthişmiş.

Son zamanlarda ayrıksı duruşumdan çok fotoğrafımı çekerler.
Konu olurum fotoğrafa ve edebiyata.

Estetik yönden Aluçlu'ya ayrı bir değer katıyormuşum.
Ben Aluçlu'da soluyan Yakup Köyü Çördük Ağacıyım.
Beklerim sizi, kasımda gelin mevyelerimi bir görün.
Buruk bir tadım vardır ağzınızı saran.

Kışta gelin ıssızlığı bir görün.
Baharda yazda öyle ferahım ki sanki bir yıl daha uzar ömrüm.
Bu kasımda gelin, meyvelerimi görün.
Ekin çekirdeğimi, kollayın yavrularımı,
Yakup köylü ekmiş beni, kollamış fidanımı böyle bir ağaç olmuşum.

Ben Yakup Köyü Çördük Ağacıyım, 

Şu anız yangınlarıyla, mezarlığa sessiz sessiz gelen kalabalıklarla fena olurum.
Sonra ben bir çördük ağacıyım, ölsem de ayakta ölürüm.
Siz kış geldi sanarsınız
Ben Yakup Köyü Çördük Ağacıyım.


Burhaniye, 27 Şubat 2017, Seyfettin Ceylan
Çördük: Yabani armut, ahlat.
Yeğin: Bol, çok, iyi meyve vermek.
Anız: Biçim yapıldıktan sonra ekinin tarlada kalan kök kısmı. 
Koz: Ceviz.
Mengül: Köbeği kavgada koruyan sivri uçlu, sıcak demircilerin yaptığı demir tasma.





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sivas Yıldızeli Nallı Köyü Yazıları-1

SİVAS İLİ YILDIZELİ İLÇESİ NALLI KÖYÜ YAZILARI-2

KIRK ÇINAR KORULUĞU "BİR YATILI OKUL HİKAYESİ"