Burhaniye Güz Yazıları-2-
BURHANİYE GÜZ YAZILARI
BURHANİYE'NİN TAHTACILAR, YABANCILAR, SARILAR VE HACIBOZLAR TARAFLARI-1-
Cevdet'le birlikte gidip Nizamettin Korkmaz'ı, yaz boyunca akşamları sulanan ve havanın durumuna göre çimlerinin ıslaklığı öğlene kadar devam eden Barış Manço Parkının nemli, ıssız bahçesindeki genç çınarın altında bulup alıyoruz. Bu pazar da bu tarafın köylerinden birkaçına gideceğiz.
Düzlükte Zeytinarasına Doğru
Burhaniye'nin yanaşık düzen mahallelerinden Yeni Mahallesinden zeytinle, çamla, bademle, çayır çimenle, tekir tepelerle, yeşil belenlerle doğal peyzajlı ve genelde tek kat evleri ile eklentileri bol ve avlulu evlerden kurulu, seyrek düzen mahallelerden oluşan Şarköy'den geçip hiçbirimizin görmediği Hacıbozlar köyüne gitmeyi aklımıza koyuyoruz, o tarafları göreceğiz, Burhaniye'nin en uzak köyü oluşu ile hiç tanıdığımızın olmaması da bu köye başka bir anlam katıyor ve bir fıstık çamı uğraşısını biliyoruz buranın. Fakat dağ köylerin samimiliğine de güveniyoruz kendi kendimize... Kimse yoksa, konuşacak birini bulamazsak kahvehanesinde çay içer, fotoğraf çeker geliriz diyoruz, sözün bir yerinde.....
Burhaniye Sanayi Sitesinin alt tarafını tutan geçen yıl Kozak taşı döşeli ikili yoldan ilerleyip bu tarafın tüm köylerinin tabelaları asılı bir kavşaktan Şarköy'e yöneliyoruz. Kıyıları, badem, nar ve ileride yaşlı zeytinliklere dönen asfalt yolun pazar ve eylül sükuneti içinde daha da yavaşlıyoruz. Yanlarda düz topraklar ve zeytinlikler uzanıyor. Ev, bina görüntüsünden uzak ve zeytinlik olmayan yerler, yağmura çok özlemden bırakın ekim sürümüne hazır olmayı, kurak bir yazın yanıklığı bozarmış ve cansız düşmüş topraklarda. Yağmuru yemeyen kaba otlar kılıç gibi yüzeyde. Güz otları ark ve sınırlara doğru daha sık.
Arabanın aralanan camından Madra ile Kaz dağının temiz öğlen havası ve karşımızdaki güneşin parıldattığı zeytinliklerin arasından mis gibi geliyor.
Ve buralarda köylere değil de zeytine gidiyoruz sanki
Ve zeytin yurduna gidiyoruz sanki
Ve buraların güven veren tanıklarına gidiyoruz sanki...
Ve buraların güven veren tanıklarına gidiyoruz sanki...
Zeytin ağacında genç sürgünlerdir, buralarda sanayi.
Ve genç sürgünleri besleyen güvenilir tanıkların kovukları ev, gölgeleri sofra...
Ve genç sürgünleri besleyen güvenilir tanıkların kovukları ev, gölgeleri sofra...
Yüz yıllarla kazanılmış şahsiyetlerin huzuru buralar...
Şarköy Adının Kaynağı ve Tarihi Hakkında
Halk arasında Şarköy’ü “Şerköy” olarak okuyanlar olsa da Şar, sözünün şer’den gelmiş olabileceği görüşüne hiç katılmıyorum. Çünkü, Farsça bir isim olan şehr: şehir, büyük belde, büyük kent, anlamında. Bu sözcük, Anadolu’nun birçok bölgesinde, söyleyiş kolaylığı ve dilde ekonomiklik, yani kısaltma ilkesinden dolayı, şeer, şaer ve şaar, şar biçiminde ağızlarda yaşar.
Şarköy, sözü şehr, yani Şehirköy birleşik ismiyle ilgili.
O zaman, şu anki Şarköy’ün bulunduğu coğrafyada birbirine çok zıt olan şehir ve köy sözünün veya köy anlamına gelen bir sözün şehirle kurduğu bir tamlama aramak ve bunu kanıtlamak gerekecek.
Bu konuda 1530 tarihli, 166 Nolu Mahasebe-i Vilayet-i Anadolu Defteri var. Defterin 277’inci sayfasında Şehr-köy karyesi, bk. Ören karyesi Edremid kazası ve Şehr-köy Edremid kazası olarak kayıt bulunmakta. Yine aynı kaynağın yakın sayfalarında Taylı-şehr karyesi Edremid kazası da kayıtlı.
Bu kayıtların anlamı ve açıklanması, 500 yıl önceki kayıtlarda geçen Şehr-köy karyesi Edremid kazası, Şehr, Şehir, büyük belde, büyük kent olarak sözlüklerde sabit. Bir yerleşmenin ve oranın imkânlarını, niteliğini anlatan bir söz. Nüfus olarak kalabalık anlamında da. Tarihteki bir takım olaylarla şehirden köye dönüşmüş yerleşme. Karye, Farsçadan 13.yy.da tamamen Türkçe’de tutunmuş ve yerleşmiş bir söz olan ve mahalle ve işlek yol; sokak köy anlamına gelen küy’den dönüşen köyün yerine Osmanlı kayıtlarında daha çok kullanılan Karye de köy anlamında.
Bahattin Öğgel’in Türk Kültür Tarihine gör köy sözü 13. yüzyılda Farsça’dan ve daha sonraları karye sözü de Arapça’dan Türkçe’ye geçiyor. Eski Türkçe’de köy yerine, ağıl sözcüğü kullanılmakta. Sekiz Türk Lehçesinin dördünde avıl, avıl-ayıl olarak, üçünde kıştak olarak, birinde oba olarak, birinde de kand ve yeza olarak geçmekte. (Türk Lehçeleri, s. 510)
Bahattin Öğgel’in Türk Kültür Tarihine gör köy sözü 13. yüzyılda Farsça’dan ve daha sonraları karye sözü de Arapça’dan Türkçe’ye geçiyor. Eski Türkçe’de köy yerine, ağıl sözcüğü kullanılmakta. Sekiz Türk Lehçesinin dördünde avıl, avıl-ayıl olarak, üçünde kıştak olarak, birinde oba olarak, birinde de kand ve yeza olarak geçmekte. (Türk Lehçeleri, s. 510)
Köy, sözcüğü yalnız Türkiye Türkçesinde. Köylü için de diğer Türk Lehçelerinde, kandli, avılda yaşagan kişi, avıldan, ayıldık-elettik, kışlaklık, obalı, yazıda turguçi sözcük ve sözleri var. Kemer karyesinin de içinde bulunduğu Karesi livasının da geçtiği 166 Numaralı Anadolu Defterinde geçen “Oba-pazarı, Çayır-oba cemaati, Oba, Domuz-obası, Esed-obası, Kafir-obası, Polad-obası, Ahmed-obası, Aydın-obası, Bölücek-obası, Bük-oba, Karan(Kıran)-obası, Sendel-obası, Hasan-obası, MKurad-bey-obası, Peyk-Hamza-obası, Adil-obası, Bey-obası, İvaz-obası, Koz-obası, Küçük-oba, Yeğen-obası, Hacı-Halil-obası, Oba-karyesi, Oba-nahiyesi, Türkmen Türkçesi Lehçesinde köy yerine kullanılan oba anlamını vermekte.500 yıl önceki Osmanlı kayıtlarında. Bugünkü Burhaniye’nin mahalleye dönüşen köylerinden Kuyumcu ve Çallı yerine yakın tarihte, Çamoba ve Yağlıoba dil yaratması da böyle köklere işaret eden bir tarzda.
Burhaniye’ye oldukça yakın ve şehir anlamına gelen Şarköy ve beş yüz yıl önceki kayıtlarda Taylı-eli yerine, Taylı-şehr şeklinde geçen yerleşmenin Şarköy’le bir bağlantısı bulunmalı.
Bugün Şarköy olarak yazılıp okunan yerleşme 500 yıl önce Şehr-köy-karyesi olarak yazılıyor ve Edremid kazasına bağlıydı. 1867’de Edremit’ten ayrılarak kaza olan Kemer’e iki km. uzaklığı bulunan, bugün çok bilinen İskele, Öğretmenler ve Ören Mahallelerinin oturduğu arazilerin Şarköy’le Kemer’le bağlatılarının olduğu da bilinmekte. Şehr-köy karyesi, bk. Ören karyesi Edremid kazası kayıtları da Şarköy’ün Ören köyüyle bağlantısını ve Ören yerleşmesinin işaret ettiği tarihi şehri işaret eder.
Taylı-şehr-karyesi de Şarköy adına işaret etmektedir. Taylıeli ile Şarköy’ün tarihteki kökenlerine açılan bir belgedir bu yer adı.
1530 yılında muhtemelen 1400 yıllardaki defterlerden de yararlanılarak hazırlanan bu Osmanlı kaydı bu köylerin buralarda daha önceden de kurulmuş olacağına bir kanıttır.
1530 yılında muhtemelen 1400 yıllardaki defterlerden de yararlanılarak hazırlanan bu Osmanlı kaydı bu köylerin buralarda daha önceden de kurulmuş olacağına bir kanıttır.
Karınca deresini besleyen çanaktaki köylerin ve yerleşmelerin yolları da bir kavşakta şehir gibi duran Şarköy’den başlamaktadır. Ağacık-Yunuslar, bir tarihe ve savunmaya işaret eden Hisar-sonraları adı Taşçılı’dan Tahtacı’ya dönen Tahtacı-Yabancılar ve Damlalı (Sarılar)- Hacıbozlar- Kuyumcu-Kırtık-Sübeylidere-Avu nduk yolları Şarköy’e çıkmaktadır. Bu yol ağı Şarköy’ün önemini artırmaktadır ve Şar adının Şer’le değil de Şehir’le ilgili olduğuna da kanıttır.
Köy içi yollarının çokluğu, evlerindeki mimarinin birçok köye göre daha eskiliği ile şehirden, kasabadan geriye kalan bir yer havası ile geçtiğimiz Şarköy'den sonra geniş, mezarlık alanında anıt ağaçların durduğu ve Osmanlıca yazıtlı mezarlarında bulunduğu ve her mezarlık gibi insana kasvet veren bu mekanı geçtikten sonra, aşağıyı ve yukarıları alabildiğine kucaklamış buraların bereketli ağaçları zeytinlikler susuz bir yazdan kalmış yanık toprak zeminleri ile bizi karşılıyor. Zeminleri inadına yanık, sınırlar inadına saman sarısı ve hazanı yığınmış eylül olsa da zeytinler her daim yeşil ve yeşil zeytinlerini beyaza, alaca beyaza, alaca yeşile ve laciverde evirip Madra'nın ve Kazdağlarının havasıyla bu meyvelerini kasımda aralıkta mis gibi zeytinyağı ve pirina kokusuna çevirmeye hazırlandıklarını hareket halindeki arabamızın içinde konuşurken Karınca Deresi kıyısındaki Burhaniye Çöplüğünün buralara kadar gelip yukarılarda yamaçları da tutan ve güzelim zeytin ağaçlarının o genç sürgünlerine saran, oralarda yapışıp kalmış çöp poşetleri ve pazar, market poşetlerinin hoyratlığını görünce şaşırıp duruyoruz. Yanık yazın izlerini taşıyan toprağın zamanında sürülmüş esaslı bir emeği taşıyan yüzeyi, saman sarısı ve hazanı taşıyan kılıç gibi kalmış kuru otlar, dikenler ve zeytinlerin meyveli genç sürgünleri binlerce poşeti kuşanıp müthiş bir kirlenmişlik arz ediyor. Manzara karşısında hep birlikte: "Yazık, çok yazık" diyoruz.
"Müthiş bir çevre kirliliği," diyor Nizamettin.
"Bu körfez'de doğa, çevre çok güzel nereye gitsek bir solmuşluk, kirlilik eksik değil, neydi o Kocaseyit köyünün üst tarafları, taş ocaklarının tozları ağaçlara ve Koca Seyit'in Anıtını kaplamıştı..."
"Tarihte Şehir gibi duran bu köye, şimdi, hemen yakınındaki şehir, kontrolsüz çöplüğü ile bir kabus gibi çöküyor. Çöplük yangınlarında da dumanları, nefessiz bırakıyor olmalı." diyorum
Söylerken şehir çöplüklerinden çok gelen çöplük dumanını tekrar anımsayarak, Cevdet'e hareket için işaret ediyorum. Devam ediyoruz, çok geçmiyor, pırıl pırıl işlenmiş fakat yanık yazın izlerini taşıyan zeytinliklerin arasında ilerliyor yolumuz..
(...)
Burhaniye, 24 Eylül 2017, Seyfettin Ceylan
Yorumlar
Yorum Gönder