ESKİŞEHİR İLİ HAN İLÇESİNİN ERTEN HÖYÜK, AĞLARCA, KAYI, YAZILIKAYA KÖYLERİ (Bozkırın Aynasına Yolculuk, Han Tarafları-2)

Artık Han'dan dönüyoruz, saat 12'yi geçiyor, geldiğimiz yollardaki tekmil kırağı beyazlığı kalkmış, şimdi bir ılıklık ta arabanın içine geliyor, gök berrak ve bol güneşli, ekili ekin tarlaları filizlenmiş, pek bir boy atamamışlar daha. İşlenmiş kara renkli toprakların üzerinde filizlenme evresini başarıyla a


tlatmış ve kardan yorganlarını üzerlerine çekip yerin göğün ısındığı buraların baharlarında hızla boy atıp kelleye ve tanelere durmaya enerji biriktiriyorlar. Biçerdöverlerde buğday ve arpa çeçi olacaklar ve çiftçilerin yüzü gülecek, pazara, un fabrikalarına yeni ürünle

r dökülünce...

Belki de şu ağaç havasına yakın tarlada çimlenenler Anadolunun kadim siyez buğdayıdır," diyorum.

Kaptan, "Siyez buğdayının ekmeği, insan sağlığına daha iyi geliyormuş, televizyonda duymuştum," diyor.

"Bir araştırmada, 14 kromozomla genetik olarak dünyanın ilk buğdayı olan siyez; buğday türlerinin atasıymış, Orta Anadolu'nun ılıman yamaçlarını çok severmiş, bu buğday."

Neredeyse 10 bin yıl önce de tarım toplumunun ilk konusu olan bu siyez, babamın anlatmasına göre, Gümüşhacıköy'ün dağlık köylüklerinde koyun yemi olarak 1980'lere kadar ekilmiş, sonra da bölgede başka yemlik ürünlerin teşviki ile bu siyezin ekimi yapılmamış, diğer buğdaylara göre çok da dökermiş, aynı tarladan diğer buğdaylar dönümüne 30 teneke verirken siyez elli teneke verirmiş. 

Arabada bir sessizlik oluyor.

Üzerinde ilerlediğimiz coğrafyanın insanın yaşamını kolaylaştırmak için belki de barışçıl neolatik dönemden başlayan yerleşmeler ve onu takip eden birçok uygarlıkların ortaya koyduğu, kat kat yükselen yerleşik hayat denemelerinin kanıtlarından birisi olan Erten Höyük'ün bulunduğu Han ilçesinin Erten köyünden sonra Ağlarca ve Kayı dolaylarında güney yamaçlarda yaprağı kavrulmuş yer yer meşelikler. Bu kavruk coğrafyanın içinde yol kıyılarında armut, ahlat ve çördüklerde, gelecek kışa inat top biçimli, yeşil burçlar açmış.

Oralarda bir çobanın önünde yayılan koyun sürülerinin kıt günlerdeki yeşil yeygülükleri burçlar, çobanlar tarafından kesimi bekliyor daha. 

Kayıtlara göre buralarda yüzyıllardır varlık gösteren ve Oğuzların(Türkmenler) bir kolu olan topluluktan Kayı adını alan hafif çanak bir yerleşme Kayı köyünün içinde ıssızlığa açılmış bir pazara sabah güneşi inceden değiyordu, şimdi tüm köy pazarları gibi buranın pazarı da erkenden dağılmış. Pazar yerinin kaldırımları aralık ayının son güneşli saatlerini topluyor. 

Yukarı anlamına gelen ağmaktan, ağ-lar(topluluk, yukarıdakiler) ağlarca(Yukarılar gibi) Ağlarca köyü de buraya yakın ve biraz yukarıda. Eskişehir, Han ilçesi köylerinden, sonradan bilgi almak için sorduğumda, anlatıcılar, Ağlarca köyünün önceleri Kayı köyünün yaylaları olduğu, Ağlarca köyünün 100-150 yıl önce bu adı almış olabileceği bilgileri 1530 kayıtlarındaki köyler listesinde olmaması ile örtüşüyor. Gerçekten de Kayı köyünün yukarılarında ve yakın sayılır, belki de Kayı topluluğunun yaylak-kışlak ilişkisinden önce Ağalarca yaylası sonraları da Ağlarca köyü olmalı.


Yazılıkaya'nın oralarda bir düzlüğün tarla ve dere kıyılarında gümüşi selvi kavakları çıplaklığıyla oraları bekliyor. Güneş vuran kısımları daha da gümüş gibi parıldıyor.

Solumuzda taş duvarlı ve kaya görünümlü Yazılıkaya köyü. Bir kafe tabelası var, çiğ börek falan yazdığını sanıyoruz. Sonradan soruyorum, anlatıcılar, burada gözleme hamuru kadar ince açılmasa da hıçın pişiriyorlarmış, içinde de buraların lezzetli patatesini koyuyorlarmış. Çoban kültüründen gelen çevirerek odun ateşinde bütün olarak pişirilen keçi veya kuzudan Han kebabı ile kelem sarması, bölgeye zenginlik katan Çerkez ve Tatar mutfağı bu manzaralar karmaşına kadar sokulmuş mudur, araştırmak gerek. 

Yazılıkaya'yı görmeye gelenlere bir hizmet yeri bu ıssızlıkta. Kaya ve yeşil görünümlü yamaçların aşağı kıyılarında belli aralıklarla dikili işaretlerin bir yürüyüş patikasını anlatığını dillendiriyoruz, burası karşıya ve vadiye bakacak gibi...

Bu yazılıkaya tam kayaların birbirine girdiği bir yükseltide. Coğrafyanın ve insan emeğinin görselleri orman yeşilli yamaçlarda sergiye durmuşlar sanki, egzotik, yeşilinden sıcak, yakın; kentlerin ıraklığından oldukça bakir havası insanı büyülüyor. Düzlüklerdeki dar tarla kıyıları ve taş duvarlı avlular, dere ve sınırlardaki sıra sıra gümüşi selviler, insan emeğinin ürünü. 

Buralar kalemi ve kağıdı, taştan uygarlıklardan çıkmış sanki..

1530 kayıtlarında Yazılıkaya Yaylaları diye geçen buralar, ta Han dolaylarından başlayıp Erten, Kayı, Yazılıkaya, Yapıldak, Oynaş, Kümbet, bugünkü Büyükyayla ve Karaören'i de içine alıyor ve bu coğrafyadaki köylerarası yollardan ilerliyoruz. Buralar dalgalı, ağaç toplulukları yer yer seyremiş yamaçlar ile sık koruluklar, genelde de dar yeşil vadilerin verimli toprakları ile insanlık tarihinde uygarlıkların dikkatini çekmiş ve ona sahip olanları varsıl kılmıştır. Ağır kış memleketlerinde kırığından, kurusundan ve kozalağından odun, yakacak sağlamak için bu korular bir konfor olmalı. Orman çalışmaları kapsamında günümüzde de orman köylüklerinin yasal olanakları bu köylüklere de yansıyordur.
 
(...)
Eskişehir, 07 Aralık 2022, Seyfettin Ceylan

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sivas Yıldızeli Nallı Köyü Yazıları-1

SİVAS İLİ YILDIZELİ İLÇESİ NALLI KÖYÜ YAZILARI-2

KIRK ÇINAR KORULUĞU "BİR YATILI OKUL HİKAYESİ"