Havran'ın Kocadağ Köyü-2
HAVRAN'IN KOCADAĞ KÖYÜ-2
(...)
Soğuk sudan kabımızı doldurup devam ediyoruz, akşam güneşinin tam çullandığı, dönemeçli burunun genişliğinde aşağılara doğru manzaralar karmaşasına dalıyor, epeyi fotoğraf alıyoruz. Körfezin varlığı Ege Denizi küçücük bir göl kadar buralardan ve gölün kıyısında ışıkları bir bir yanan sonsuz sayfiya yerleşmeleri, bu Kaz Dağı yüksekliğindeki dağların rüzgar yemişliği ile şu eyyamı buhur günlerinin başladığı ve aşağılarda yeri göğü ısınan mekanlardan bieser buralarda, taşları da suları kadar serin ve kayaların üzerindeki sıklıktan yayılan bir yayla serinliği ile bir görülmemiş akşam fotoğrafı gözlerimizde. Herkes susuyor, iyi ve çok anlatan, kelime yönünden hiç sıkıntı çekmeyen jest ve mimiklerini bir tiyatrocu ustalığında direksiyon başında bile katan Kaptan Halil Enginoğlu da konuşmuyor.
Bir sigara içimi zamandan sonra oraların akşam fotoğrafı halden hale koşarken "karanlık basmadan varacaımız, göreceğimiz yeri görelim, yoksa birazdan buralarda kaybolmaya başlarız," diyorum.
İleride granit oluşumlar içinde bir tepeyi dönerek kuleye varıyoruz, artık güneş her yeri az az öpüyor, Ege'de ufukların giydirdiği kızıl bir gecelik, tüm parıltıları ve matlıkları içine çekerken poyrazla dev rüzgar güllerinin dev pervaneleri yalap yalap coğrafyanın tepesine tepesine dönüyor.
"Artık iniş başladı"
"Şu ıssız dağların üzerinde bir köy ışığı görseydik... Asfalta kadar soluklarınızı tutun" diyor Talat Abi.
"Ya da duman tüten bir ev!"
Yorumlar
Yorum Gönder