Gümüşhacıköy Köseler Köyü-3-

Köseler'de Gürleyik-2

O coğrafyada ailelerin vazgeçilmez yardımcısı bir eşek, yolun kıyısındaki yeşillik alanda yayılıyor. Eşeği yolun kıyısına örüklemişler. Eşeğin örüğü, yolun öbür geçesine geçmiş. Yaklaşınca çalışanlara kornayla bir selam iletiyoruz. Tarladakiler çalışmayı bırakarak selamımızı alıp arabamızdan tarafa bakıyorlar. Örüklü kara eşek de çayırdan başını kaldırıp bize bakıyor.
Fiğ tarlasının karşılarında bir haşhaş tarlası. Haşhaşlar iyice kabuklanmış. Bazıları da kurumak üzere. Haşhaşların kelleleri irice. Tütünlükler de var oralarda. “Vay be!” deyip tütün tarlasını gösteriyorum. “Burada her şey olur: nohut, mercimek, yulaf, fig, arpa, buğday, mısır, hatta ayçiçeği bile..” diyor Hamza Pehlivan.
Biraz daha gidip yolun bitimine yakın bir yerde arabamızı durdurup iniyoruz. “Nerede Gürleyik, geldik mi?” diyorum. Hamza Pehlivan: “Şu önümüzdeki dere: Yağlıpınarındere. Geçenlerde Çallovlu’nun Albay’ın motur şuradan devrilmiş. İyi ki ölen mölen olmamış. Moturu süren uyanıklık etmiş de atlamış.” diyor.
“Çocuğun şansı varmış. Hamza Abi, niye Yağlıpınarındere derler buraya?” diye bir soru yöneltiyorum. Hamza Abi de: “Vallahi buraya eskiden yaylaya çıkanlar olurmuş. Yaylacılar, bu deredeki pınarın suyunu kullanarak sağan hak ederlermiş. Yağ da sağandan elde edilir. Dımbıda kullanılan bu soğuk su, iyi yağ çıkarırmış. Hani köselerin değişik bölgelerinde yaylalar vardır. Böcüklü’nün yayladaki pınar bir dımbıdan üç kilo çıkarıyorsa buranın pınarı üçbucuk, dört kilo yağ çıkarırmış. Bu, çok yağ çıkaran eski pınarın olduğu dereye ondan “Yağlıpınarındere” denilmiş.
Solumuzda kalan düzlükteki pınarı göstererek: “Ora da Poturaklının Pınarı. Yeni yapılmış. Buralara gelmeyeli yirmi seneyi geçti. Bunu Çallovlu’nun Ali yaptırmış olmalı.” diyor. Pınarın önünde kabarmakta olan bir tütün tarlası. Arkasında bağdan geriye kalmış bir görünümü andıran öbek öbek bir yeşillikle hafif bir yamaç. Birkaç zayıf ağaç ve boz, orada tabloyu tamamlıyor.
Önümüzde bir tütün tarlası. Ayak ucunda kelik bulunan bu tütün tarlası yukarılara doğru uzanıp gidiyor. Tarlanın keliğini, çam pürlerinden bir adam yüksekliğinde yapmışlar. Çam pürleri, çoktan kurumuş. Pürlerin altında bir naylon var. Naylonun altına da yükü taşıyacak güçte cerekler konulmuş. Bu, bir çatıyı andırıyor. Ana cereğin tam başında bir direk. Keliğin önü tamamen açık. Kıyılarına iri iri taşlar koymuşlar. Keliğin içine bir koyu gölge düşüyor. Keliğin yanındaki tarlanın buğdayı biçilip yığın edilmiş. Buranın ötesi de tütünlük. Bu tarlaların üst tarafları engebeli ve koruluk. Keliğin bulunduğu tarlanın tütünleri iyice kabarmış. Kapkara, işlenmiş toprağın üstünde yeşil, canlıca duruyor, tütünler. Daha çiçek açmamış taze çiçeklik gibi sımsıcak geliyor, bura. Kabaran tütün yaprakları güneşten parıldıyor.
Havca sıcak, yalnız ferahlatan bir esinti var havada… Bu esinti, insanın terini kurutuveriyor.
(...)
Çaycuma, Temmuz 2007, Seyfettin Ceylan


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sivas Yıldızeli Nallı Köyü Yazıları-1

SİVAS İLİ YILDIZELİ İLÇESİ NALLI KÖYÜ YAZILARI-2

KIRK ÇINAR KORULUĞU "BİR YATILI OKUL HİKAYESİ"